Bindallı Tarihçesi

bindallı

Toplumumuzun her kesiminde, kadın erkek, genç yaşlı, pek çok kişi "sanat" adını verdiğimiz, güzel, estetik ve kişiye haz veren birşeyler üretme olgusuna meraklıdır. İnsanlığın başlangıcından günümüze, milyonlarca kişi, olanakları, beceri ve yetenekleri ölçüsünde, yaratıcılıklarını kullanarak, ?iirden, türküden, resme, heykele, bir mimari yapıdan, halıya kilime kadar... "sanat eseri" adını verdiğimiz varlıklar meydana getirmişlerdir. Geleneksel pek çok sanat dalı, teknolojinin ilerlemesi, buna bağlı olarak yaşam biçimlerinin değişmesi gibi nedenlerle ya yok olmuştur ya da yok olmak üzeredir. Bindallı adını verdiğimiz işlemeli özel kumaş sanatı bunlardan biridir.


Bindallı nın tanımı: Kadife ya da atlas kumaş üstüne, sırma, kılaptan ya da sim ile, serpme dal, yaprak, çiçek motifleri işleyerek elde edilen işlemeli kumaşlara bindallı adı verilir. Bunlar için genellikle, koyu kırmızı, mor, lacivert ve benzeri koyu renkli kumaşlar seçilir. Gelinlik, önemli günlerde giyilen özel kıyafetler ve örtü yapımında kullanılan bindallının kültürümüzde önemli bir yeri vardır. Bu ad, günümüzde kumaşın kendinden çok, kıyafetin adı olarak bilinmektedir.
Bindallı, kartondan hazırlanan motiflerin, kadife, çuha, atlas, keçe, arakiye kumaşlarının üstüne aplike yöntemiyle, altın, gümüş, sim (ipek ipliğin üstü gümüş ince tel sarılmış şekli) veya altın, gümüş kaplamalı bakır tellerin kartonun üzerinden iğne ile sarma usulü ile geçirilmesi yoluyla yapılır. Bu tür kumaşlara, yaygın olarak kullanıldığı yerler olan gelin elbiseleri, gelin yatağı veya sünnet yataklarının, yorgan, yastık takımlarının üzerine yapılan çiçek ve dallı motiflerin, elbisenin veya yatak takımının tümünü kaplamasıyla meydana gelen güzel ve zengin görümünden ötürü bindallı adı verilmiştir. Bindallı''ya bazı yörelerde Maraş işi, sırma veya sim işi de denilir.


Bindallı sanatı''nın geçmişi 14.-15.yüzyıllara kadar gitmektedir. Ancak, o devirde elle dokunmakta olan kadife ve atlas kumaşların yapılışları ve kullanılan tel ile teknik tümüyle farklıdır.

Hüzünün ve mutluluğun bir arada yaşndığı gün; kına geceleri… Eskiden özel ritüellerle kutlanan kına geceleri şimdilerde kızların bir araya getirildiği bekarlığa veda partileri adında kutlanıyor…

Bir çok kültürün en önemli parçalarından biridir düğün törenleri. Düğün törenleri içinde yer alan, gelinin baba evinde kalacağı son gece yapılan kına gecesi ise en duygu yüklü olanıdır. Bölgeden bölgeye değişse de hüzünlü, yanık bir ezgi ile söylenen ağıtlar bu eğlence gecesinin olmazsa olmazıdır.

Kına gecesinde söylenen kına ağıtları, tıpkı ölüm ağıtları gibi belli bir tören unsuru taşıyan ağıtlardır. Yalnızca kadınlar tarafından, geline kına yakılırken ve genellikle sazsız, çalgısız gelini ağlatmaktır. Eğer ağlamazsa “kocada gönlü var” şeklinde yorumlanır ve ayıplanır. Kına ağıtlarında ağırlıklı tema ayrılık ve gurbettir. Bu ağıtların oluşumunda coğrafi özellikler, ağıtı yakanlar tarafından sıklıkla kullanılır. İşte bu ağıtlara bir örnek:

Gelin ağlar yaşlı yaşlı,
Gitmem diye sallar başı,
Ağlama gelin ağlama,
Sen gene gelirsin,
Bir iken iki olursun,
Dertlerini unutursun,
Ağlama gelin ağlama.